Hep bu söyleniyor, bu öğüt veriliyor son zamanlarda. “Anı yaşayın, kaçırmayın!” İyi de tam olarak nedir anı yaşamak?
Dertleri, endişeleri, sorumlulukları boşverip o andan maksimum tadı almaya çalışmak mıdır? Kastedilen bu olsa, sorumsuzluğu, bencilliği, umursamazlığı destekleyen bir öneri gibi olurdu. Herhalde bu değil.
Farklı açıdan yaklaşalım. Niye anı yaşamalıyız diye bir söz çıktı ki? Herhalde anı yaşamıyorduk. Peki, anı yaşamıyorsak neyi yaşıyorduk?
Üç tane zaman var; geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman. Şu anda değilsek ya geçmişteyiz, ya da gelecekteyiz.
Geçmişteki olumsuz olayları veyahut gelecekteki olası olumsuzluklara takılıp huzursuz veya umutsuz hissedebiliriz.
Geçmişteki olumlu zamanlarımızı veyahut gelecekteki olumlu olasılıkları düşleyerek huzurlu ve umutlu hissedebiliriz.
Yani geçmişe veya geleceğe gitmek yanlış filan değildir. Gereklidir de… Ama geçmişte veya gelecekte çok kalmamak şartıyla; şuana katkı sağlamak, kuvvetlenmek için gidip gelmek şartıyla…
Şunu layıkıyla fark etmemiz gerekiyor:
Yazım başka bir site’de yayına geçtiği için gerisini okumak için hemen alttaki Indigo Dergisi linkine tıklayabilirsiniz.